17 Ocak 2010 Pazar

Göker İlaçlama Alanya

Mobile: 0541-761 88 37 | Telefon: 0242-511 63 33


Zararlı savaşımında pestisidlerin kullanımı genelde iki yöntem içinde yapılır. Bunlar:

1. Bir takvime bağlı olan " periyodik " uygulamalar ( yemekhane iş,)

2. Takvime bağlı olmayan ve zararlı sayısı artışında yapılan " sırasız " uygulamalar. Eviçi uygulamalar genellikle sırasız uygulama tipine örnek oluştururlar. Fare mücadelesi de, kontrollü özel programlar dışında, bu tür uygulamalardan sayılabilir.

...

...
Ultra Low Volume (ULV) Soğuk Sisleme İşlemi. Kapalı alanlarda yaygın olarak kullanılmaktadır.


Soru : Firmayı çağırdığımda ne tür işlem ve sonrasında ne gibi hizmet veriyorlar?


Cevap : Öncelikle firmamızca bu işin eğitimini almış, en az iki yıllık tecrübesi olan uzman bir personel sizi ziyaret edecektir ayrıca, böcek türünü tespit ederek size bildirir. İkincisi ise randevu talep ediliyor veya fazlaca sorunlarınız olduğunu görüyorsa acilen müdahale eder. İş bitiminde size yapılan işlemlerin, kullanılan ilaçların yazılı olarak belirtildiği bir tutanak teslim ediyor.

Soru : Böcek öldürücü ilaçlar neden "kokulu" ve "kokusuz" olarak ikiye ayrılır?


Cevap : Bu durum ise böcek öldürücü ilaçların bileşiminde bulunan çözücü maddelerdendir.

Soru : Hizmet sonrası ev veya işyerimde halen böcek sorunu devam ediyor ise ne yapmalıyım?


Cevap : Bu gibi durumlarda size üç haftayı geçmemiş ise ücretsiz bir servis verilebilir.

Soru : En etkili ilaç hangisidir?


Cevap : Etkin ilaç, daima taze olandır. En pahalı ilaç , her zaman, en iyi ilaç değildir. Ucuz ilaçlarla bazen iyi sonuçlar almak mümkündür.

Soru : Alman Hamamböceği ile mücadele nasıl yapılır?


Etklili Etken Madde/ler: Dichlorvos, Chlorpyrifos-ethyl, Acetyl-CoA sentezleyici inhibitörü, Fibronil, Diazinon, Beta-cyfluthrin (s/s: %10)

Etkisiz yaygın görüşler: Deltamethrin, Permethrin, Cypermethrin, Acetamiprid (yüzeyde aşırı pis görüntü yapıyor), Alfa-cypermethrin (yavru hamamböceklerinde asla öldürmüyor, en az 4 uygulama sonrasında çok maliyet değmez)


Kategori: Hamam Böcekleri

Kategori: Hamam Böcekleri
Hamamböceği, Blattodea (bazen Blattaria ismi de kullanılır) takımını oluşturan böcek türlerine verilen ad. Resimde görülen Alman Hamamböceği (Blatella germanica)

Karanlık ve rutubetli yerler

Takımın isimleri Yunanca blatta sözcüğünden türemiştir. Sözcüğün anlamı "hamam böceği"dir. 6 farklı familyada yaklaşık 3.500 tür bulunmaktadır. Hamam böcekleri, 2.000 metreden daha yüksek yerler ve kutup bölgeleri dışında, dünyanın her yanında bulunurlar. Çok dayanıklı hayvanlardır. Radyasyona direnç gösterirler, yemek ayrımı neredeyse hiç yapmazlar, plastik bile yerler. Kafaları kopunca yaklaşık 9 gün yaşayabilir.

Morfolojisi

Bunların vücudu dorso-ventral yassıdır. Ayak ve antenleri uzundur. Blatella germanica 1.5 cm kadar uzunluktadır. Rengi kahverengidedir. Erkek ve dişilerde kanatlar vücut hizasını geçer. Blatella orientalis 2.5 cm kadar uzunluktadır. Rengi siyahtır. Dişilerin kanatları rudimenterdir. Erkeklerde vücudun 2/3'üne kadar uzanır. Periplanata americana 'nın boyu 3 cm kadardır. Erkek ve dişilerde kanatlar vücut hizasını geçer, rengi kahverengidir. Vücutları kahverengi tonlarında, yassı ve ovaldir. Hepsi gececi yaşarlar. Antenler çoğunlukla vücuttan daha uzundur. Antenler aracılığıyla besinin yeri, nem ve ışık hakkında bilgi alınır. Genellikle dişiler kanatsızdır. "Elytra" çok defa kitinleşmiştir. Sağ ön kanat, sol ön kanadın kısmen altına girmiştir. Bacakları koşucu-yürüyücü tiptedir. Bacaklarda değişik şekillerde dikenler bulunabilir. Bazı türler, tırnakları arasında bulunan ve "Arolium" adı verilen yastık yapıları sayesinde düz yerlere rahatlıkla tırmanabilirler. Isırıcı-çiğneyici tipteki ağızlarının etrafı, tatma ve koklama almaçlarıyla donatılmıştır. Kirli yerlerde dolaştıkları için, vücut parçaları sık sık temizlenir. Bazı tropik türlerde, hava püskürtme yoluyla veya vücut parçalarının sürtülmesiyle ses çıkartılır. Bazı türlerde, üreme işlevlerine yardımcı olan veya korunma amaçlı olarak kötü koku çıkartan koku bezleri bulunur. Bazı hamamböceklerinde zorunlu partenogenez görülür. Yumurtalar birleşik bir şekilde bırakılır. Bu hale "Ootheka" adı verilir. Gelişmelerinde pupa evresi görülmez. Her larva evresi, ergine daha çok benzer.

Önlenmesi

Bunlar aslında parazit değildir. Fakat çeşitli hastalık etkenlerini mekanik taşıyıcılık veya ara konaklık yaparlar. Hamam böcekleri, kolera, tifo, verem, basilinin, Entamoeba coli, E. histolyrica, Balantridium coli, Giardia intestinalis kistlerinin yayılmasında mekanik taşıyıcı olarak rol oynar. Kontrolü güçtür. Çünkü çok çabuk ürerler. Kontrolde üç noktaya dikkat edilmelidir:

1- Bunların gizlendikleri duvar çatlakları ve benzeri yerler tıkanır.

2- Çöp ve gıda açıkta bırakılmaz. Gıda artıkları temizlenir.

3- Kontrolde en pratik yol pestisit (böcek imha ilacı) kullanmaktır. Bu amaca kalıcı etkili ilaçların bunların saklandıkları yerlere püskürtülerek uygulanması gerekir. Fakat yumurtalardan yeni çıkacakları öldürmek için ilaç 2 ay sonra tekrarlanmalıdır. Bunlarla mücadelede ilaçlı yem tuzakları da kullanılmaktadır.


Türler

Türkiye'de üç türü bulunur. Bunlar Blatella germanica, Blatella orientalis, Periplanata americana'dır.


Alman Hamamböceği

Alman Hamamböceği, yetişkin boyu 1 – 2 cm olan, sarımtırak kahverenginde, diğer iki türe göre en ufak olan bir hamamböceği türüdür. Türde dişisi erkekten daha iridir.

Yaşam döngüsü

Toplam yaşam döngüsü 1 yıldır. Dişi, yumurta kapsülünü (Ootheca) beraberinde taşır. Her yumurta kapsülünde 6 – 50 yumurta bulunur. Yumurtaların inkübasyon (kuluçka) süresi yaklaşık 17 gündür. Yumurtadan çıktıktan sonra ergin hale gelme süreleri 40 – 65 gündür. Üreme potansiyelleri yüksektir. Bir çift Alman Hamamböceği 1 yılda 35.000.000 yavru üretebilir.

Yaşam alanları

Orijinleri Tropiklerdir. Avrupa'nın başlıca haşere türü olan Alman Hamamböceği, tüm dünyada yaygın olarak bulunmaktadır. Daha çok evler, mutfaklar, restaurantlar ve gemilerde bulunurlar. Sıcak, nemli, karanlık ve rahatsız edilmeyecekleri yerlerde yuvalanırlar. Elektrikli cihazların motor kısımları, gıda depoları, duvarlardaki yarık ve çatlaklar, dolap ve raf arkaları, mutfak tezgahlarının alt kısımları, elektrikli ekipmanlar vb. yerlerde yaşamayı tercih ederler. Yatay ve dikey yüzeylerde hareket edebilirler.


Amerikan Hamamböceği

Amerikan Hamamböceği
Genelde toplu koloniler halinde yaşarlar. 15 ay kadar ömrü vardır. Nemli, sıcak ve pis yerlerde kanalizasyon, kazan dairesi, depo, bodrum, toprak altı galerileri ve ambalajlanmış paket içleri gibi yerleri istila ederler. Genelde endüstriyel işletmelerde çok görülürler. Resimde görülen Amerikan Hamamböceği (Periplanata americana)

Oriental Hamamböceği

Oriental Hamamböceği
Genelde lağım sistemi, bodrum, depo, bina boşlukları, karınca yuvaları ve saksı toprağında yuva oluşturarak buralarda yaşarlar. Ömrü 6 aydır. Resimde görülen Oriental Hamamböceği (Blatella orientalis)

Çöl Hamamböceği

Çöl Hamamböceği

Sivrisinek

Sivrisinek
Sivrisinek (Culicidae) familyasından dişileri kan emerek yavrularını besleyen böcek türlerine verilen ad.

Ameliyat yapıyor son onlar keşif...

Bir sivrisinek basitçe, baş, göğüs, karın ve kanat kısmından oluşur. Başının iki yanında antenleri vardır. Erkek sivrisinekler, dişileri kanat çırpma seslerinden tanıyabilirler. Göğüs kısmında kanatları ve 3 çift ayakları bulunur. Karınları ise onlara kendi ağırlıklarından fazla kan emme şansı tanıyacak biçimde esnek bir deriye sahiptir. Böylece şişerler ama patlamazlar. Kan emerek beslenen "sivrisinek" çok mükemmel bir pompalama mekanizması kullanır: Başının içi, tümüyle kaslarla kaplı boşluklar şeklinde dizayn edilmiştir. Buradaki kaslar kasılıp gevşediklerinde sineğin borusunun iki ucu arasında 1-2 atmosferlik basınç farkı oluşur ve kan saniyede 5 metrelik bir hızla yükselmeye başlar.

Bu yüksek akış hızına rağmen sivrisineğin ne borusunda ne de başka herhangi bir dokusunda tahribat ve çatlama olmaz. Çünkü kanın geçiş yaptığı tüm dokular kanın bu hızı ve basıncına dayanabilecek yapıdadır. Sivrisinekler vücutlarının altı katı kan emerler; bu 15 dakikada 300 mikrolitre kan demektir. Bu bir insanın aynı süre içinde 200 kilo su içmesine denktir. Tüm kan emiciler gibi, ne zaman kan emmeyi durduracaklarını söyleyen, sinir sistemine bağlı gerginlik algılayıcılarına sahiptirler.

Sivrisineklerin yaşamak için şekere, proteine ihtiyaçları vardır. Bunu da bitki ve meyve sularından elde ederler. Kana ise yalnız dişi sivrisinekler muhtaçdırlar, çünkü dişiler yumurta üretirler ve bunun için kana ihtiyaç duyarlar.

Sivrisinek cilde en yakın olan damarı tespit ettikten sonra alt ve üst çene yardımıyla altı bıçaktan oluşan kesme sistemiyle deriyi derinlemesine keser. Bu bıçaklardan birinden akıtılan sıvı dokuları uyuştururken aynı zamanda kanın pıhtılaşmasını engelleyerek kanın dişi sivrisineğin karnına doluşunu devam ettirir.

Sivrisinekler kan taşıdıkları için hastalık bulaştırma riskleri vardır. Örneğin; sarı humma, fil hastalığı ya da sıtma gibi parazit hastalıklarını taşıyabilirler. AIDS 'e sebep olan HIV virüsü ise bu canlılarda gelişme ortamı bulamaz. Virüsler sivrisinekler tarafından taşınmaz.

Sivrisinekler yaşamlarını dört evrede tamamlarlar. Yumurta, larva, pupa ve ergin dönem. Bunlardan ilk 3 dönem suda tamamlanır. Sivrisinekler doğru bilinenin aksine kışın da hangi evrede olursa olsun yaşayabilir.

Yumurtadan çıkan sivrisinek yavrularının (pupa), büyüme evrelerini tamamlayabilmeleri için küçük bir su birikintisine ihtiyaç duyar. Bu, çamurlu bir yağmur suyu, bataklık, çeltik, havuz suyu ya da teneke kapta birikmiş bir su olabilir. Ancak durgun sular sivrisineklerin tercih sebebidir. Çünkü bu sular, içerdikleri fotosentez yapabilen bitki öbekleri sayesinde, oksijence zengindirler.

Sivrisinek yumurtaları su bulunan her ortamda gelişebilirler, ancak bazı şartların sağlanması gerekir: Yumurtadan çıkacak olan larva, yetişkin bir sinek oluncaya kadar farklı evreler geçirecektir. Her evrede de yavru sineğin farklı ihtiyaçları olacaktır. Kuraklık ve aşırı sıcak da yumurtaların gelişimini engelleyebilir. Bu yüzden anne sivrisinek doğacak yavruların tüm gelişme evrelerini rahatça tamamlayabilecekleri bir ortam bulmak zorundadır. Dişi sivrisinek, karnının altında bulunan alıcı bir anten sayesinde, toprağın nem ve sıcaklık bakımından yumurtalarını bırakmaya uygun olup olmadığını tespit edebilir.

Sivrisineklerin çiftleşmesi havada uçarken gerçekleşir. Erkeğin dişisini havada tutmak için kullandığı kıskaçları vardır. Fakat erkekler erişkin bir sivrisinek olana kadar, yani kısa yaşamlarının ilk 24 saati boyunca çiftleşemezler. Çünkü bu süre içinde antenleri henüz kurumadığından sağırdırlar. Bu yüzden dişilerin kanat seslerini -yani çiftleşme çağrılarını- duyamazlar.

Sivrisineklerde işitme yeteneği çok gelişmiştir. Erkeğin kafasından çıkan 2 tane küçük ve tüylü antende bulunan çok sayıda duyu hücresinden meydana gelmiş "Johnston organı", ses dalgalarının titreşimlerini alır ve ayırt eder. Bu tüylü duyargalar yalnızca dik durumdayken ses titreşimlerine karşı duyarlıdırlar.

Dişi sivrisineğin kanatlarından çıkan ses erkek sivrisineği etkileyen en önemli faktördür. Dişinin kanat sesleri, erkeğin antenindeki reseptör hücreleri titreştirir ve sivrisineğin beynine elektrik sinyallerini gönderir. Dişiler kanatlarını erkeklerden daha hızlı çırparlar ve dişinin kanatlarından çıkan titreşimler erkeklerde çiftleşme isteğini artırır.

Sivrisinek sürüsünün içine düşen bir dişi, erkeklerden biri tarafından farkedildiğinde, erkek sivrisineğin cinsel organının yanında bulunan özel kıskaçlarla tutulur ve çiftleşme genellikle havada bazen de yerde gerçekleşir. Çiftleşmeden sonra erkek, sürüsüne geri döner ve bir süre sonra da ölür.

Çiftleşme gerçekleştikten sonra dişi sivrisinek, erkeğin spermlerini özel bir kesede muhafaza ederek, haftalar boyu döllenmiş yumurta yumurtlayabilir. Bir dişi bir defada 200-400 arası yumurta yumurtlar. Dişi sivrisinek çiftleşme anından itibaren kan emmeye başlar, çünkü yumurtalarının gelişebilmesi için kana ihtiyacı vardır.

Larva döneminde bir kurtçuk şeklindeki canlı, pupa döneminde koza şeklini alır. Ilık, durgun ve 60 cm'den sığ sularda gelişebilir. Ergin hale geldikten sonra 2-3 km. uçarak ortalama 2 ay kadar hayatta kalabilir. İçinde su olan lastik, kova, boru, inşaatlar, havuzlar ve lağımlar gelişmek için uygun ortamlardır.

Akşam üstü görülen sivrisinek sürüleri erkeklerden oluşmaktadır. Sivrisinekler genelde alacakaranlık zamanlarında uçarlar.

Pek çok doğal düşmanları vardır. Kurbağalar, balıklar, kertenkeleler, bukalemunlar, kuşlar, yarasalar ve böcek larvaları sivrisinek ve larvalarıyla beslenirler.

Günümüzde sivrisineklerle mücadele için kimyasal ve fiziksel pek çok metod kullanılmaktadır. Ancak çok basit ve hızlı üremeleri nedeniyle etkin bir mücadele ile lokal temizliği mümkündür.

Sınıflandırma

  • Alt familya: Anophelinae
    • Cins:Anopheles
    • Cins: Bironella
    • Cins: Chagasia
  • Alt familya: Culicinae
  • Oymak: Aedeomyiini
    • Cins: Aedeomyia
  • Oymak: Aedini
    • Cins: Aedes
    • Cins: Armigeres
    • Cins: Ayurakitia
    • Cins: Eretmapodites
    • Cins: Haemagogus
    • Cins: Heizmannia
    • Cins: Opifex
    • Cins: Psorophora
    • Cins: Tanakaius
    • Cins: Udaya
    • Cins: Verrallina
    • Cins: Zeugnomyia
  • Oymak: Culicini
    • Cins: Culex
    • Cins: Deinocerites
    • Cins: Galindomyia
    • Cins: Lutzia
  • Oymak: Culisetini
    • Cins: Culiseta
  • Oymak: Ficalbiini
    • Cins: Ficalbia
    • Cins: Mimomyia
  • Oymak: Hodgesiini
    • Cins: Hodgesia
  • Oymak: Mansoniini
    • Cins: Coquillettidia
    • Cins: Mansonia
  • Oymak: Orthopodomyiini
    • Cins: Orthopodomyia
  • Oymak: Sabethini
    • Cins: Isostomyia
    • Cins: Johnbelkinia
    • Cins: Limatus
    • Cins: Malaya
    • Cins: Maorigoeldia
    • Cins: Onirion
    • Cins: Runchomyia
    • Cins: Sabethes
    • Cins: Shannoniana
    • Cins: Topomyia
    • Cins: Trichoprosopon
    • Cins: Tripteroides
    • Cins: Wyeomyia
  • Oymak: Toxorhynchitini
    • Cins: Toxorhynchites
  • Oymak: Uranotaeniini
    • Cins: Uranotaenia

Kategori: Arılar

Kategori: Arılar
Erkek Sarıca (Vespa crabro)

Eşek Arısı

Doğanın baş belası çobanı!

Eşek arısı ya da Vespa, Vespidae familyasına ait yaban arısı cinsi. Türkiye'deki yaygın türü "sarıca" olarak bilinen Avrupa eşek arısıdır (Vespa crabro).

Gövdesi kızılımsı sarı ve siyah çizgili olan eşek arıları oldukça iri yapılıdır; uzunlukları arıbeyinde 30 mm'yi, işçi arılarda 23 mm'yi bulur. Yeryüzünde geniş bir bir dağılım gösteren bu yaban arıları, bazen kova büyüklüğünde olan yuvalarını ağaç kovuklarında, duvar oyuklarında ender olarak da toprak üstünde kurarlar. Yuvaların içi, çiğnenmiş bitkisel maddelerin tükürükle karışmasından oluşmuş, kağıda benzer peteklerle döşelidir. Eşek arıları ağızlarındaki dişleriyle ısırır. Ancak zorda kaldığı vakit iğnesini batırır. Bu iğne zehirlidir. Sokması çok ağrı veren eşek arısının zehiri, insanda ağır alerji tepkilerine yol açabilir.

Kontrol

Çatı oluklarına, balkonda klima pervanelerinin duvarla arkasına ve pencere pervazlarının alt kısımlarında yuvalarını kurarlar.Yuvalar bulundukları yerden uzun sopalarla yere düşürülmelidir. Sokulmamak için koruyucu önlemleri mutlaka alın. İmha ederek kaçın.

Alerji nedir?

Alerji, vücudun, aslında zararlı olmayan bazı maddelerden veya hava şartlarından etkilenmesi ya da psikolojik etkenler sonucu bazı maddelere aşırı reaksiyon göstermesidir.

Normalde vücudu koruyan bağışıklık sistemi, bazı insanlarda zararlı olmayan birtakım maddelere karşı da aşırı yanıt verir. Bu reaksiyonlara "aşırı duyarlılık" ya da "alerji" adı verilir. Alerjik reaksiyona yol açan antijene de "alerjen" denir. Alerjik reaksiyonlar tek tip değildir, birçok yolla ortaya çıkarlar, vücudun değişik bölümlerinde meydana gelebilirler ve çeşitli şiddette olabilirler.

Alerjik reaksiyonlara neden olan maddelere "alerjen" denir. Bu maddeler solunum yolu ile alınabildiği gibi, ciltten temas ya da yiyecek şeklinde ağızdan da alınabilir. Bu maddeler alerjik reaksiyon gelişebilmesi için vücuda daha önceden girmiş olmaları gerekir. Yani vücudun bağışıklık sisteminin bu maddeyle daha önce karşılaşması ve bunlara duyarlı hale gelmesi gerekir. Daha sonraki karşılaşmalarda çok hızlı bir şekilde reaksiyonlar gelişir. Reaksiyon gelişiminden de vücuttaki mast hücrelerinin alerjenler aracılığı ile parçalanması ve içinden "histamin" denilen maddenin çıkması sorumludur. Aşağıda özellikle solunum yolu ile alınan ve en sık karşılaşılan alerjenler verilmiştir.

Alerji belirtileri kaşıntı, kurdeşen ya da astım, alerjik rinit (saman nezlesi) belirtileri, hapşırma, burun akıntısı, burun ve genizde kaşıntı, burun tıkanıklığı ve geniz akıntısı olarak görülebilir. Kişi, eğer bazı maddelerle temasından dolayı alerji oluyorsa, o maddenin uzaklaştırılması ile sorun çözümlenmiş olur.

İmmün (bağışıklık) sistem, yabancı maddelerle karşılaştığında onları tanımayı ve belleğine almayı öğrenir. Ardından yabancı maddelere (antijenlere) karşı antikorlar üreterek yanıtını hazırlar. Organizmada ne zaman aynı antijen görülse hatırlama özelliği nedeniyle daha önceden hazırlanmış yanıt başlar. Bu nedenle örneğin, saman nezlesi olan bir kişi her yıl polenlerle karşılaşınca immun sistemdeki bu özellik sebebiyle hemen reaksiyon gösterir.


Genel alerjikler

  • Bitkiler ve Polenleri...
  • Küf sporları...
  • İlaçlar...
  • Yiyecekler...
    • fındık
    • susam
    • çikolata
    • deniz ürünleri
    • yumurta
    • bezelyeler, fasulyeler, fıstıklar, soya fasulyesi ve diğer baklagiller
    • soya
    • süt
    • buğday
    • mısır ya da darı
  • Böcek ısırıkları...
    • arı sokması
    • yaban arısı
    • akrep vb. hayvanlar
  • Hayvansal ürünler...
    • hayvan kılı
    • hamamböceği dışkısı
    • akarlar

    Diğer...
  • lateks
  • sigara dumanı

Kategori:Pire (Parazit)

Kategori:Pire (Parazit)

Kan emici böcekler

Pire, Siphonaptera takımını oluşturan kanatsız, küçük, kan emici 1.600 dolayında böcek türüne verilen genel bir addır. Tropik, astropik ve ılıman bölgelerden kutup bölgelerine kadar yayılmış olan bu böcekler özelleşmiş vücut yapıları sayesinde memelilerin ve kuşların derisine tutunarak kanlarını emer, konakları arasında yer değiştirirken son derece tehlikeli hastalıkları da bulaştırabilir. Vebanın insanlara bulaşmasında baş rolü oynayan keme piresi (Xenopsylla cheopis) ve akrabaları ortaçağda Avrupa nüfusunun yaklaşık dörtte birinin ölümünden sorumludur. Pireler dış parazitlerdir. Memelilerin ve kuşların kanlarını emerek yaşamlarını sürdürürler. Boyları 1,5 milimetreden 3,3 milimetreye kadar değişiklik gösterir. Hızlı hareket edebilen genelde koyu renkli canlılardır. Genellikle köpek, kedi, insan, tavşan ve kümes hayvanlarında bulunurlar ve ısırdıkları yerleri uyuşturmak için kullandıkları salgı kaşınıtı yaratır. Alerjik reaksiyon gösterildiği takdirde deride kızarıklıklar oluşur. Taşıdıkları "Yersinia pestis" adlı bakteri insanlara bulaştığında ölümcül hıyarcıklı veba hastalığı meydana gelebilir.

Kategori: Akrep

Kategori: Akrep
Akdeniz Bölgesi'ndeki akreplerin boyu 13 cm olabilir ve zehri boyuna rağmen ölümcüldür.

Saldırgan Huylu Böcekler

Akrep (Scorpiones), takımını oluşturan genellikle sıcak ve nemli bölgelerde yaşayan, vücutları sert kitin bir tabaka ile örtülü, kıvrık ve kalkık kuyruğunda zehir iğnesi bulunan eklembacaklılara verilen ad.

Taşların altında, duvar yarıklarında, kurumuş ağaç kabukları altında veya yer altında kazdıkları dehlizlerde rastlamak mümkündür. Karlı bölgeler hariç hemen hemen her yerde yaşarlar. Yalnız yaşamayı severler. Boyları 2 cm ile 15 cm arasında değişir. Yassı halkalardan teşekkül eden vücut; başla kaynaşmış bir gövde, karın ve kuyruk (telson) olmak üzere üç bölümden meydana gelir. Gövdede önden arkaya doğru büyüklükleri artan, uçları çift çengelli dört çift yürüme bacağı bulunur. Gövdeye bağlı karın kısmı ise 7 geniş halkadan meydana gelmiş, alt yüzeyinde birinci halkada kapaklı bir adet cinsiyet açıklığı, ikinci halkada dokunum ve iz bulma görevi yapan bir çift tarak organı, 3, 4, 5 ve 6. halkalarda "kitap trakeleri" adını alan solunum organına ait birer çift olmak üzere toplam dört çift solunum deliği (stigma) vardır. Karın kısmından sonra 6 adet dar ve yuvarlaksı halkalardan meydana gelen ve bir yay gibi sırta doğru bükülebilen akrebin kuyruğu, eğrilmiş bir zehir iğnesi veya mızrağını taşıyan şişkin halka ile biter. Akrep, yürüdüğünde kuyruğunu kaldırır. Kaygan yüzeylere tırmanamaz. Halk arasında vücudunun son bölümü her ne kadar akrebin kuyruğu olarak biliniyorsa da, gerçekte karın kısmının daralan uzantısıdır. Çünkü içinden bağırsak geçmekte olan telsonun sondan bir önceki halkasında dışkılık son bulmaktadır. Akrepler türlerine göre değişen oranlarda zehirlidir.

Önlenmesi

1. Duvar yarıklarını, taşların oyuklarını ve duvar kırıklarını harçla beraber doldurun.

Baltık kehribarı içinde fosilleşmiş karıncalar.

Kategori: Karınca

Kategori: Karınca
Çalışkan sömürgeciler karınca gerçeği.

Karıncalar

Karınca, karıncalar (Formicidae) familyasını oluşturan, yaban arıları ve arılarla birlikte zar kanatlılar (Hymenoptera) takımında yer alan, sosyal yaşam gösteren böceklere verilen ortak addır. Karıncalar, Kretase Dönemi'nin ortalarında, 110 ile 130 milyon yıl önce yaban arısına benzeyen hayvanlardan türemiş ve çiçekli bitkilerin ortaya çıkışından sonra çeşitlenmiştir. Günümüzde 12.000'den fazla türü sınıflandırılmıştır ve yaklaşık 14.000 civarında türü olduğu sanılmaktadır. Dirsekli antenleri ve ince bellerini oluşturan düğümsü yapıları ile kolaylıkla tanınırlar.

Karıncalar, boyutları küçük doğal boşluklarda yaşayan birkaç düzine avcı bireyden, çok büyük bölgeleri kaplayan ve sayıları milyonlarca bireyi içeren oldukça yüksek oranda organize kolonilere kadar oluşan topluluklar içinde yaşarlar. Büyük koloniler çoğunlukla "işçi" ve "asker" sınıflarını oluşturan kısır dişilerden oluşur. Bu kolonilerde aynı zamanda verimli erkekler ile bir ya da daha fazla ve "kraliçe" adı verilen verimli dişiler de bulunur. Bu koloniler bazen "süper organizmalar" olarak tanımlanır çünkü karıncalar tek bir vücut halinde koloniyi desteklemek için bir arada çalışırlar.

Karıncalar Dünya üzerinde hemen hemen her kara parçasında bulunur. Kendine özgü karınca türleri bulunan ender yerler Antarktika ile birlikte bazı uzak ve yaşama uygun olmayan adalardır. Karıncalar ekosistemlerin çoğunda yaşayabilir ve kara hayvanları biyokütlesinin yaklaşık %15 ile %25'ini oluştururlar. Bu başarıları sosyal örgütlenmelerine, yaşam alanlarını değiştirebilmelerine, kaynaklardan yararlanmalarına ve kendilerini savunmalarına bağlanmıştır. Diğer türlerle birlikte geçirdikleri uzun evrim sürecinde, benzerlik, ortakçılık, asalaklık ve karşılıklılık içeren türler arası ilişkiler geliştirmişlerdir.

Karınca topluluklarında iş bölümü, bireyler arası iletişim ve karmaşık problemlerin çözümüne rastlanır. İnsan toplulukları ile olan bu paralellikler, birçok bilimsel araştırmaya konu olmuştur.

Birçok insan kültüründe karıncalar, mutfakta, ilaçlarda ve ayinlerde kullanılır. Bazı türler biyolojik zararlı kontrolünde önemli rol alır. Ancak kaynaklardan yararlanma özellikleri, karıncaları insanlarla çatışma içine sokar çünkü tarımsal ürünlere zarar verebilir ve binaları işgal edebilirler. Kırmızı ateş karıncaları (Solenopsis invicta) gibi bazı türleri, kazara sokuldukları yeni bölgelerde kendilerine bir yer edinebildikleri için yayılmacı türler olarak görülürler.

Taksonomi ve Evrim

Formicidae familyası, içinde yaprak arıları, arılar ve yaban arılarını da barındıran Hymenoptera takımında yer alır. Karıncalar, Vespoidea yaban arılarını da içinde barındıran ortak bir atadan türemiştir. Filogenetik analizler karıncaların Kretase Dönemi'nin ortalarında, yaklaşık 110 ile 130 milyon yıl önce ortaya çıktığını gösterir. Yaklaşık 100 milyon yıl önce çiçekli bitkilerin ortaya çıkmasından sonra karınca türleri çeşitlenmiş ve 60 milyon yıl önce ekolojik üstünlüğüne erişmiştir. 1966 yılında, E.O. Wilson ve meslektaşları Kretase Dönemi'nde yaşamış olan bir karıncanın (Sphecomyrma freyi) fosil kalıntılarını tanımladılar. Kehribar içinde kalmış olan fosil örneği 80 milyon yıl öncesinden kalmaydı ve hem karıncaların hem de yaban arılarının ortak özelliklerini gösteriyordu. Sphecomyrma büyük bir olasılıkla yerüstünde yaşayan bir türdü ancak bazı uzmanlar Leptanillinae ve Martialinae gibi grupların toprak altında yaşayan avcı ve ilkel karıncalar olduğunu önermektedir.

Kretase Dönemi'nde kuzey yarımkürede bulunan süperkıta Laurasia üzerinde yalnızca birkaç ilkel karınca türü yaygındı. Tüm böcek populasyonunun yalnızca %1'ini oluşturuyorlardı. Karıncalar Tersiyer Dönemi'nin başlarında, çevresel koşullara uyarak, doğal seleksiyon sonucu baskın tür olmuşlardır. Oligosen ve Miyosen dönemlerinde karıncalar bulunan tüm fosil kalıntılarının %20 ile %40'ını oluşturur. Eosen Dönemi'nde yaşamış karınca cinslerinin onda biri günümüze kadar gelmiştir. Baltık bölgesi kehribarlarında bulunan karınca fosillerinde rastlanan cinslerin %56'sı, Dominik Cumhuriyeti kehribarlarında bulunanların ise %92'si günümüze kadar gelmiştir.

Termitler karıncalar ile yakın akraba değildir ve Isoptera takımında yer alırlar. Sosyal yaşamlarının bazı yönleri karıncalarla benzerlik taşır. Karınca arıları büyük karıncalara benzer ama kanatsız dişi yaban arılarıdır.

Dağılımı ve Çeşitliliği

Karıncalar, Antarktika, ve Grönland, İzlanda gibi bazı büyük adalar dışında tüm kıtalarda yaşar, Polinezya'nın bazı bölümleri ve Hawaii Adaları gibi adalarda ise kendine özgü türler yoktur. Karıncalar ekolojik nişlerin geniş bir kesiminde bulunur ve doğrudan ya da dolaylı otçul, avcı ve leşçi olarak çok kapsamlı besin kaynaklarından yararlanır. Türlerin çoğunluğu genel hepçildir ama bazı türler besin konusunda özelleşmiştir. Ekolojik baskınlıkları biyokütleleriyle ölçülebilir. Çeşitli ortamlarda yapılan tahminler ortalama biyokütlelerinin, kara üstünde yaşayan tüm hayvanların %15-20 arasında olduğunu ortaya koyar. Bu biyokütle omurgalı hayvanların biyokütlesinin üzerindedir.

Karıncaların boyutları 0,75 mm ile 52 mm arasındadır. Çoğunlukla kırmızı ve kara renkli olan karıncalar çeşitli renklerdedir, yeşil renge daha az rastlanır ve bazı tropik türlerin metalik bir parlaklığı vardır. Günümüzde 12.000'den fazla karınca türü sınıflandırılmıştır ve türlerin 14.000 civarı olduğu sanılmaktadır. En çok çeşitlilik tropiklerdedir. Karıncaların sınıflandırılması konusunda taksonomik çalışmalar devam etmektedir. Kolay bulunmaları ve incelenebilmeleri nedeniyle, biyoçeşitlilik çalışmalarında karıncalar belirleyici türler olarak kullanılmaktadır.

Biçim Bilimi

Karıncalar biçim bilimi açısından, dirsekli duyargaları, metaplöral bezleri ve ikinci karın kısımlarının düğüm şeklinde bir petiyol ile bağlanması ile diğer böceklerden ayrılırlar. Kafa, mesosoma ve metasoma ya da gaster, üç ayrı gövde kısmıdır. Petiyol, mesosoma (toraks ile buna kaynamış olan ilk karın bölgesi) ile gaster (petiyol dışında kalan karın bölgesi) arasında ince bir bel oluşturur. Petiyol bir ya da iki düğümden oluşabilir. Diğer böcekler gibi karıncaların da gövdeleri etrafında koruyucu görevi gören ve kasların bağlanmasını sağlayan bir dış iskeletleri vardır. Böceklerin akciğerleri yoktur ve oksijen ile karbondioksit gibi gazlar, dış iskeletten spirakulum denen küçük deliklerden geçer. Böceklerin aynı zamanda kapalı kan damarları da yoktur bunun yerine gövdelerinin üst kısmında bir kalp gibi iç sıvıların dolaşımını sağlayarak kafaya doğru hemolenfi pompalayan ince ve uzun delikli bir tüp bulunur. Sinir sistemi gövde boyunca uzanan, bir kaç düğümü bulunan ve gövdeye bağlı organlara dallarla ayrılan bir ventral sinir telinden oluşur. Bir karıncanın kafasında birçok algı organı bulunur. Birçok böcek gibi karıncalarda birbirine bağlı sayısız küçük lenslerden oluşan petek göz vardır. Karıncaların gözleri hızlı hareketleri tespit etmede iyi olsa da optik çözünürlüğü yüksek değildir. Ayrıca kafalarının üstünde ışık düzeylerini ve polarizasyonu ayırdeden üç küçük sade göz de bulunur. Omurgalılarla kıyaslandığında karıncaların görüşü kötü ile orta düzey arasındadır, hatta yeraltında yaşayan bazı türler tamamen kördür. Avustralya'da yaşayan Myrmecia cinsi gibi bazı karıncaların görüşü ise oldukça iyidir. Kafalarına bağlı olan iki anten kimyasalları, hava akımlarını ve titreşimleri algılar ve dokunma yoluyla sinyal iletişimine olanak sağlar. Kafada yiyecek taşımaya, nesneleri hareket ettirmeye, yuva kurmaya yarayan ve aynı zamanda savunma amaçlı kullanılan iki kuvvetli çene bulunur. Bazı türlerde ağzın içinde bulunan küçük keselerde besin saklanabilir ve bu besin diğer karıncalara ya da larvalarına verilebilir.

Karıncaların İlginç Özellikleri

1. Karıncalar, termitler ile birlikte tarımı ilk kullanan canlılardır. Yuvalarının belirli alanlarında fungus (mantar) yetiştirirler.

2. Karıncaların baharda ortaya çıkan ve kanada sahip olan türleri üremek ve yeni yuva kurmak için dışarı çıkar.

3. Bir karınca kendi ağırlığının 50 katı ağırlığı kaldırabilir.
Ve ayrıca karıncalar insanlar gibi ordu kurup kendi kolonilerini korurlar. Bazen de koloniler arasında insanlar gibi savaşırlar.

4. Karıncalar yemek bulmak için öncü karınca yollarlar. Bu karıncalar yemek ararken koku molekülleri bırakırlar. Bunun sebebi, yemeklerin bulunduğu rotayı kaybetmek istememeleridir. Öncü karıncalar yuvaya gidip diğer karıncaları haberdar ederler. Onlar da koku moleküllerini izleyerek yemeği bulurlar.

Kategori: Tahta Kurusu

Kategori: Tahta Kurusu

Yaşam döngüsü

Şeytan mısın demeyin, sevimsiz misafirler yerleşebilir...

Yetişkinler beslenmezler sadece ürerler. Dişiler yumurtalarını tahtadaki boşluklara veya uygunsa tahta içindeki eski boşluklara bırakırlar. Yumurtalar birkaç hafta kuluçkada bekler ve her birinden 1 mm uzunluğunda, krem rengi, C şeklinde larvalar çıkar. Larvaların çıkabilmesi için 3 veya 4 yıl geçmelidir, takip etme yetenekleri vardır. Bazıları otla bazıları ise kırık tahta parçaları ile beslenirler.
Tahta kurusu nasıl çoğalır? Tahta kurusu yumurtlama yöntemi ile çoğalır. Erkek tahta kurusu dişiyi ayırt edemez. Bu yüzden tahtakurusunda çift cinsiyet görülebilir. Tahta kurusu yumurtalarını yatak, kanepe altlarına, kanepe, koltuk dikişlerine bırakır. Tahta kurusunun bıraktığı yumurtalar uygun ortam ve sıcaklıkta açılır, yavrular çıkar. Tahta kurusunun kaç türü bulunur? Tahtakurusunun bilinen 75 türü bulunur. En çok rastlanan tahtakurusu (Cimex Lectularius), Orta Afrika'da görülen Cimex rotundadus türüdür.Tahta kurusu nasıl beslenir? Tahta kurusu kan emerek yaşar. Gece olduğunda ortaya çıkar ve insanların kanını emer. Ağzından çıkardığı hortumu ile derinin hassas yerinden girer, ağzından salgıladığı sıvı kanın pıhtılaşmasını önler. Bu sıvı dokuları da uyuşturduğundan insanlar tahtakurusunun ısırdığını anlamaz. Kendi ağırlığını 4-5 katı kan emen tahta kurusu emdiği kanı zor hazmeder.

Tahta Kurularında Üreme

Tahta kuruları travmatik inseminasyon yöntemiyle ürerler. Erkek tahtakuruları, penisleri ile dişilerin karnında delik açarak, spermlerini karın boşluğuna bırakır. Bu, tahta kurularının üremelerinin tek yoludur ve dişiler için zararlıdır. Karındaki yara iyileşene kadar enfeksiyon riski vardır ayrıca inseminasyon, bağışıklık sistemini tetikleyerek hayvanı zehirleyebilir.

Kategori: Fare

Kategori: Fare
Ev Faresi (Mus musculus)

Basamaklara nokta basmak

Fare, kemiriciler (Rodentia) takımının Myomorpha alt takımından, başta ev faresi (Mus musculus) olmak üzere çok sayıda küçük memelinin ortak adı. Belirli bir taksonomik gruba karşılık gelmeyen "fare" adı, bilimsel adlandırmada özellikle Muridae familyasının üyeleri ile Cricetidae familyasının Hespromyini oymağı (Yeni Dünya fareleri) için kullanılır. Bununla birlikte Muridae familyasının Rattus cinsini oluşturan ve halk arasında lağım faresi ya da keme olarak da bilinen kemiricilere sıçan denilir. Cricetidae familyasının Microtus cinsini oluşturan ve tarla faresi olarak da bilinen kemiriciler ise fare türü değildir.

Özellikleri

Çok hızlı kaçabilen ve çok hızlı üreyen hayvanlardır, yeryüzünün bütün karalarına dağılmışlardır.

Yanaklarından omuzlarına kadar inen küçük astarlı iki dış çene keseleri vardır. Fareler bu keselerde yiyecek taşırlar, temizlemek gerektiğinde de içini dışına çıkararak çevirip temizlerler. Avurdu keseli fare yuva yaparken toprağı güçlü ön pençeleriyle kazar. Kıvrık kesici dişlerini sert toprak ve taşları yerinden oynatmak için kullanır. Kesici dişleri sürekli olarak büyüdüğü için aşınan yüzeyler hemen yenilenir.

Tahıl, kök, meyve, ot, böcek gibi çok çeşitli yiyeceklerle beslenirler.

Ayrıca, farelerin genetik yapısı ile insan genetik yapısının ileri düzeydeki benzerliği ve üreme hızları dolayısıyla, kobay olarak yaygınca kullanılırlar.

Zararları ve Yararları

Tarlalara, ambarlara ve evlere dadanarak insanın besin kaynaklarına ortak olurlar. İnsan eliyle yapılmış korunaklı yapılarda yaşamayı yeğleyen birçok tür, depolanmış yiyecekleri tüketen, her çeşit gereci kemiren, hatta hantavirüs, tifüs, veba gibi salgın hastalıkları taşıyabilen önemli zararlılardır. Doğada yaşayan ve kalabalık sürüler halinde bulunduklarında zaman zaman tarım ürünlerine büyük zararlar verebilir. Buna karşılık yiyecek bulamadıklarında evcil hayvanlara saldırırlar. Birçok yabanıl hayvanın en önemli besinlerinden biri olan fareler bu yönleriyle doğal dengeyi koruyan hayvanlar olarak da kabul edilir. Fare hayvanlar aleminin birer üyesi olup kemirgenler içinde incelenen memeli bir hayvandır. Fareler diğer haşerelerden farklı bir yapıya sahiptirler. Dünyanın her yerinde yaşayan ve hem otçul hem de etçil beslenen hayvanlardır. Yapıları türlerine bağlı olarak değişmektedir fakat vücut biyolojileri aynıdır. Fare haşeresi bir iskelet sistemine sahiptir. Bu bakımdan vücut yapısı gelişmiş bir haldedir.

Farelerin bedeninde toplamda 4 ayağı vardır ve ayaklarının ucunda parmakları vardır ve her parmağının uç kısmında tırnakları bulunur bu sayede çok yüksek yerlere tırmanırlar ve çok hızlı koşarlar. Bazı fare türlerinde ön ayaklar kısa halde arka ayaklar ise çok uzun olmaktadır. Tıpkı kanguru faresinde olduğu gibi ön ayaklar çok kısa arka ayaklar ise çok uzundur.

Farenin bedeninin bitiminde uzunca kuyrukları bulunur bazı türlerinde bu kuyruk bedenin 2 katı kadar olabilmektedir. Fare kuyruğunu genellikle tutunma aracı olarak kullanır. Farelerin baş kısmında ağız yapıları bulunur ve ağzının içinde sıralı halde dişleri vardır. Farenin dişlerinin özelliği çok sert cisimleri dahi kemirebilirler.

Bazen mermer gibi sert cisimleri dahi kemirirler. Bu kemirilme aşamasında farenin dişleri körelir fakat farenin dişlerinin özelliği dişlerin kendisini yenilenmesidir. Körelen dişler kendi kendini yeniliyor. Farelerin tükürük salgısı da narkoz etkisinde insan ve hayvanları pasif durumda yakaladıkları zaman, özellikle geceleri bu canlıların kulak, burun, dudak ve parmaklarını kemirerek yerler.

Tükürüğünün özelliğinden dolayı canlılar bunu fark etmezler. Farelerde burun başın ön kısmındadır ve çok güçlü koku alma hissine sahiptirler. Fareler birçok hayvanı kokusundan tanır. Ve yiyeceklerin kokusunu da çok uzaktan algılarlar. Farelerde ağız ile burun arasında bıyıkları vardır.

Farenin başının ön kısmında 2 adet göz ve 2 adet dış kulak yapıları vardır. Kulaklar bazı farelerde çok büyük bazılarında ise çok küçüktür. Fareler beslenmek için yaşadığı yere göre farklı maddeleri seçerler. Bazı fareler tarlalarda ve ekinler arasında yaşarlar ve bitkilerle beslenirler. Bazıları lağımda. Bazıları sularda bazıları da tamamen doğada yaşarlar ve yaşadığı çevreden beslenirler. Bunun yanında fareler besin olarak böcekleri, ölü hayvan leşlerini ve atık olan her şeyi yerler. Fareler çeşidine ve türüne göre farklı sayıda çoğalırlar. Bazı fare türleri yılda 4 bazıları ise 6 defa yavrularlar. Fareler diğer haşerelerden farklı olarak üremede canlı yavru doğururlar. Yani fareler herhangi bir yere yumurta bırakmazlar. Evinizde fare olup olmadığını anlamak için temizlik yaptığınızda eğer evde fare pisliği var ise mutlaka evinizde fare var demektir. Fare pisliği pirinç tanesi büyüklüğünde ve siyah renktedir.

Farelerin genetik yapısı tıpkı insanlara benzer bu bakımdan insanlara çok faydası vardır. Gelişen ilaç sanayisi ve tıp fareleri insan yerine kobay olarak kullanmaktadır. Buda bilim açısından çok önemli bir güzelliktir. Eğer farelerden olmasaydı bu deneylerde fareler yerine insanlar kobay olarak kullanılırdı ve her yeni ilaçta ve her yeni tıp çalışmasında insanlar kullanılırdı. Yani günde 1000'lerce insanın ölmesi veya mutasyona uğraması anlamına gelmektedir. Bunun için bu konuda farelerin insana çok faydası vardır. Fareler yaşadığı yere göre farklı isimler alırlar. Tarlada yaşayan fareler tarla faresi, lağımda yaşayanlar lağım faresi veya evlerde yaşayan küçük farelere "ev faresi" denir.